dc.description.abstract | İnsân-ı kâmil anlayışı tasavvufi düşünce sisteminin en önemli unsurlarındandır. İnsan yeryüzünün halifesi olması, ahsen-i takvim üzere ve ilâhi ilmin muhatabı olarak yaratılmış olması yönüyle diğer varlıklardan ayrılmış kendisine kemâl sıfatları yüklenmiştir. Kişi ancak kendini bilerek, yaratılış gâyesinin bilincinde olarak, riyâzet ve mücâhede ile Hak ve hakikat yolunda ilerleyebilir, böylelikle kemâl sıfatlarını da ortaya çıkarabilir. İşte insân-ı kâmil diye bilinen kişiler bu bilinçle hareket ederek hem yaratılış gâyesine uygun bir şekilde bu özel vasıflarını etkin kılan hem de tasavvufta önder kabul edilen kişilerdir. Tasavvuf tarihindeki öneminin yanı sıra tasavvufi düşünce sisteminin oluşumunda da büyük katkısı bulunan en önemli âlimlerden biri olan Mevlâna Celâleddin Rûmi de en çok bilinen eseri Mesnevî Şerif’te insân-ı kâmil olgusunu pek çok yönüyle ele almış, bu kavramın tasavvuf düşüncesinin en önemli unsurlarından biri olduğuna dikkat çekmiştir. Mesnevî’de de insân-ı kâmille ilgili olarak en çok üzerinde durulan husus onun kalbî vasıfları ve yaşantısıdır. İnsân-ı kâmili tanımak, onun kalbî vasıflarını bilmek kadar Hak ve hakikat yolunda doğru bir şekilde ilerleyebilmek için onun yol göstericiliğine ve eğitimine başvurmak da son derece önemlidir. Çalışmamızda önce insân-ı kâmil kavramının Kur’an, sünnet ve tasavvuftaki yerine kısaca değindik. Daha sonra Hz. Mevlâna’nın Mesnevî’de insân-ı kâmilin kalbî vasıflarıyla ilgili tespit ve değerlendirmelerini çeşitli başlıklar altında irdelemeyi aktarmayı amaçladık. | tr_TR |